Bu yazı tüm gribe yakalananlara gelsin

temsili Pamuk

 

-Gelirken eczaneye uğrar mısın?

-…

Kalktı. Sol kulağı ağrıyordu. “Mıhhh, geçer” dedi. İki kez hapşırdı, geçmedi. Rukiye çok hastaydı. Kesin hastaneye gitmeliydi, “Ben çok hastayım” diye bağırmalıydı. “İntörn” varsa etrafında, içinden “Ne ki yağni, aynı yaştayız, ben de okurdum” diye geçirmeliydi.

Ama işte yalnızdı. Kedisi Pamuk mırlayarak bacaklarına sürtündüğünde, odasında yalnızdı. Ofladı. Hemen kalktı, kendini mutfağa attı. Buzdolabını açtığı gibi eli, karışık meyve suyuna gitti, kafaya dikti. Elinin tersiyle önce burnunu, sonra ağzını sildi. Hapşırdı. Ofladı…

Yürüyen dev bir mikrop gibi hissettiğinden kendini duşa attı. Pamuk miyavlıyordu. Pamuk mama istiyordu. Rukiye duştan çıktı. Pembe saçları şimdi koyu kızıl görünüyordu. Hasta olmasaydı saçını yıkamazdı, çünkü bu tip renkler çok çabuk akıyordu. Aypedinden “Hardır Festır Sıtrongır” şarkısını açıp söylemeye çalışarak giyindi. Televizyonun karşısına kendine yeni bir yaşam alanı kurdu. Saçlarını topladı. Normalde toplamazdı Rukiye saçlarını, çünkü rengi aşırı güzeldi, evde yalnızken bile birileri onun kafasına bakıyor gibi hissetmeyi severdi. Ayıcıklı pijamasını da pek giymezdi ama şimdi çok hastaydı Rukiye, giymişti o mağdur imajını tamamlayan pijamasını… Bin yıl orada hasta yatacakmış gibi kuruldu televizyonunun karşısına.

Nişanlısının ona geçen yıl hediye ettiği oyuncak ayıya sarıldı. Öptü onu. Gülümsedi. Pamuk, pofuduk yatağına yatmış sinirle Rukiye’ye bakıyordu. Açtı ulan, aç! Neyse, Pamuk patilerini yalamaya başladı.

Rukiye ayıcığı kenara itip televizyona baktı. Açtı. Şimdi kim ona kahvaltı hazırlayacaktı? Pamuk’a seslendi: “Aşkııımmmm… Anne hasta mı olmuş?”. Burnunu çekip devam etti:

-Hadi anneye kahvaltı hazırla.

Pamuk kafasını sağa yatırmış ona bakıyordu. Çok hasta annesi sustuğunda, sağ patisini bir kez daha yalayıp iç çekerek uykuya bıraktı kendisini.

Rukiye, kedisinin kendisiyle ilgilenmeyeceğini  anlayınca  elini havaya kaldırdı ve yüzük parmağındaki tek taşa uzun uzun baktı. “Şimdi” dedi, “Aşkitom yanımda olsaydı nasıl da bakardı bana”. Kendini sağa yatırdı ve burnunu elinin tersiyle sildi.

harder_better_faster_stronger_by_jopaoxd-d510rauİki saat kadar yan yattıktan sonra kalktı. Omuzları yere değecek kadar düşüktü. Kayan tokası, pembe saçlarının bir kısmını dağıtarak Rukiye’ye daha da hasta bir hava katmıştı. Pamuk’a baktı. Pamuk uyuyordu. Pamuk’un boş mama kabının yanından geçerek mutfağa gitti. Aylayarak, oflayarak, ara ara da burnunu çekerek ve bir-iki kuru öksürerek kendine bir sandviç yaptı. Kahvaltısını keyifsizce yerken Pamuk da ona katılmak üzere mutfağa girmişti. Gerindi.

-Senle uğraşamicam Pamuk şimdi. Hastayım yaaa, dedi Rukiye. Pamuk ona baktı, yutkundu. Karnını doyuran çok hasta Rukiye, yeniden televizyon karşısındaki yerine geçti. İlgi istiyordu. “Vatsap”tan birkaç yakın arkadaşına yazma zamanı gelmişti.

Rkiye: Fistik n’aaaberrr? Napiysin…

Ses yoktu. Ama Rukiye şimdi yılamazdı.

Rkiye: Fooofhhh… Çok hasta oldm ben yaaa

Ama cevap beklediği gibi değildi:

Arzu Tandırcı: Yhaaa askisi bn de cok hastayimmmmm.. Salgin var glbaaa, herks hasta yaaa

Rukiye gözlerini devirip can dostuna “gecmis olsn” yazdı ve kendini mutsuzluğa bıraktı. Kimden ilgi görecekti ha, kimden!

İşte o an, aklına nişanlısı düştü. Artık ne kendisinden muhtemelen daha az hasta olan can dostu Arzu’nun bi’ önemi kalmıştı ne de kendisine kahvaltı bile getirmeyen Pamuk’un… Nişanlısını aradı, nişanlısı meşgule attı. Rukiye şimdi ölmek istiyordu! Nişanlısı onunla ilgilenmiyordu işte, Rukiye’den çok sıkılmıştı, kesin başka bir kız vardı, artık ayrılacaklardı! Ağlamaya başladı Rukiye.  Çok mutsuzdu, burnu da daha çok akmaya başlamıştı.

Telefonunun sesiyle uyandı. Arayan “ASKISI”ydı. Televizyonun sesini kıstı, uyurken tıkanan burnuna işaret parmağını soktu, telefonu yanıtladı.

-Aşkım, sabahtan beri çok koşturmacam vardı. Şimdi dönebiliyorum sana.

+… (Çünkü Rukiye kırılmıştı bir kere. Öyle hemen konuşamazdı. Parmağını burnundan çekti.)

-Alo?

+Ben hasta oldummmmmmmmm…

-Neyin var?

+Bilmiyorummmm. (Biliyordu) Çok hasta oldum işteeee. (O kadar da değildi…)

-Ah bebeğim benim yeee… Salgın var heralde, herkes çok hasta.

İşte o an Rukiye’nin pembe saçları diken diken oldu. Kızarmış gözleri ilk kez o kadar çok açıldı ve tıslayarak şunu söyledi:

+İyi!

Telefonu “ASKISI”nın yüzüne kapattı. Pamuk içerideki odada miyavlıyordu. Hayatından nefret ediyordu Rukiye. Çok hem de. Kendisine nişanlısının kredi kartıyla yemek söyledi. Bu ödülü hak etmişti. Kafası kasklı yemekçinin önünde de, şifreyi girerken burnunu bol bol çekti. Tüm dünya bilmeliydi: o çok hastaydı!

Yemek yerken Pamuk, Rukiye’ye yalvaran gözlerle bakıyordu.

-Git mamandan ye kızım, diye çıkıştı Rukiye kedisine. Pamuk, boş mama ve su kabına gidip ağlamak istedi.

Rukiye’nin telefonuna “ASKISI”ndan bir mesaj geldi:

ASKISI: Kızım akşama kadar bin türlu işle uğraşıyorm. Telefonu neden yüzume kapatıyosun?!!!!!

Rukiye ellerini birbirine çırpıp nişanlısını aradı:

-Alo!

+Gelirken eczaneye uğrar mısın?

-…

+Aşkım… Kusuruma bakma. Hasta olduğumdan sinirlerim bozuldu yani.

-Tamam aşkım, uğrarım…

+Ha bu arada, kredi kartından 49,78 harcadım…

-…

 

Pamuk, mama kabının önünde miyavlıyordu…


Ezgi Gizem Gülümser