AMARONE… ARAF’TA ÇIKILAN BİR YOLCULUK

amarone

Araf’ın merdivenleri başında bulmuştum kendimi o gece.  Gökyüzü birden grileşmiş ve sanki bulutlar bir daha asla fraktal yapmamak üzere birleşmişlerdi, şekilsiz, renksiz ve donuk bir atmosferin içinde hapsolmuştum. Bunun bir kâbus olduğunu söylemek zor, çünkü dehşet saçan hiçbir yanı yok. Kesinlikle bir rüya da değil, sana şarkılar söyletmiyor, kahkahalar attırmıyor. Bu o çok iyi bildiğimiz kadife eldiven içindeki demir yumruk değil. Sizi ağlatacak bir dağ çiçekleri bahçesi ya da keyfin doruklarını yaşayacağınız bir eşlikçi değil. Belki bir solo… Çello solosu ve muhtemelen de çaldığı eser Elgar Konçertosu.

Neden mi Elgar? Bunu anlatmak üzere başvurduğum tüm sözcükler reddetti beni, başvuracağınız tek bir şey kaldı… O da Elgar’ın melodileri…

Amarone-17

O gece kulağımda Elgar, çıktığım yolculuk Araf’tan başkası olamazdı. Çünkü Araf’ın bir özelliği vardır, siz yola çıktığınızda o da sizin içinizde bir yol alır. Güdülenmeden kaynaklı tüm günahları bir bir adımlar içinizde. Hepsinin bir yeri vardır. İlk katta karşınıza ağır başlı biri olarak çıkar, bacak bacak üstüne atmış puro tüttüren, yakışıklı ve kibirli genç bir adamdır. Ondan yükselen yanmış tütün kokusu ve biraz da meşe sizi büyüler. İkinci kata vardığınızda kıskanç gözleriniz kendiliğinden kapanır sanki bu dünyaya kapatılmış gibi. Onun çekiciliğini bir nefeste düşlere çekersiniz. Yolculuk zihnin hayallerinde ve fiziksel olarak da bedenin içinde cereyan etmektedir. İlk başta kendini hissettiren o tatlılık yerini bitkisel bir acımsılığa bırakırken, keskin duygular damağınıza yapışı. Zihniniz bu illüzyona öfkelenir ama mayhoşluğun tadını çıkarmadan da edemez.

“Çabuk, çabuk! Aşkın azlığı zaman yitirtmesin! *

Yolculuk ne zaman dalağa ulaşır, o zaman Acedia’nın ses tonuyla konuşur. Zaten acının yaratıcısı bence Acedia’dır. Melankoli dalaktan sızarak içinizde büyür, genleşir ve tüm damarlarınızda durmamacasına akmaya başlar. Artık kanla karışık bu kara safrayı kanınızdan temizlemeniz imkânsızdır. Melankoli size tarihin ilk Amarone’sini yapmıştır. Kanınızda yer alan tüm neşe, tatlı duygular bir güzel fermantasyona uğrayıp kara safraya dönüşür.  Fermantasyon, tüm neşe kaybolana kadar devam eder.

Artık katlardan beş olmuştur ve siz Amarone’nin ne olduğunu çok iyi biliyor ve onu yudumlamaya doyamıyorsunuzdur. Zihninizde bir yarılma yaratan bu açgözlü devinim sizi ağlatır hem de hüngür hüngür ve işte o zaman acıyı biraz daha yakından tanırsınız. Altıncı katta acı iyice açılmış ve meyve vermiştir ve siz bu meyveleri artık daha fazla tadamazsınız. Bedeniniz doyumsuz bir arzu besler ama şişe boşalmıştır. Ulaşılamazlığın delirtici etkisiyle sarhoş olursunuz.

Artık sonda yani yedinci kattasınızdır. Çember iyice daralmış, etrafınızı çepeçevre saran alevlerde kendi suretinizi görmeye başlamışsınızdır. Burası acının önce ıstırap ardından şehvete dönüştüğü ve sonsuz hale geldiği yerdir. Elinizdeki kadehte bir damla Amarone kalmış, o da şarabın gözyaşı olarak camın üzerinde dans etmektedir. Bu kat arınmaktır da, yanıp küle dönüştükten sonra elbette arınmak ve bundan kurtulmak isteniliyorsa. Ancak bir kez alevlerde gördüğünüz mü kendi suretinizi, bir daha terk edemezsiniz bu keşfettiğiniz acıyı… Onu koklamak, damağınızda gezdirmek ve damarlarınızda narin narin süzülüşünü deneyimlemek ve eşsiz tadını tekrar tekrar hatırlamak istersiniz.

Onun hikayesi kuzeydoğu İtalya’nın Veneto bölgesinde başlar. Valpolicella apelasyonu Amarone’nin ana yurdudur. Hikâyenin karakterleri ise yerlidir; zengin, tanenli, etli Corvina başrol oynarken, renk ve gövdede ona eşlik eden Rondinella ve asitliği dengeleyen Molinara tamamlayıcı aktörlerdir. Bu yerel ekibin Amarone şaheserini yaratmak için kullandığı teknik ise İtalyanca “apposimaneto process” denilen kurutma tekniğidir.

grapeÜzümler eylülden ocak ayına kadar, kimi kaynaklara göre de üç haftadan üç aya kadar değişen bir sürede hasırların üzerinde, şarapevinin en sıcak köşesinde kurutulur. Kurutma prosesi sırasında üzüm taneleri içlerindeki suyu kaybettiği için üzümün içinde bulunan doğal şeker ve aromatik bileşen konsantrasyonu yükselir. Önceleri yüksek konsantrasyondaki bu şekerin fermantasyonla bir kısmı alkole dönüşürken bir kısmı kalır ve böylece aromatik tatlı şaraplar üretilir ve buna da Recioto denilirdi. Kurutma tekniği 1950’lere kadar tatlı şarap üretmek için kullanıldı. Daha sonra tüm şeker alkole dönüştürülerek amarone adı verilen enfes şaraplar üretilmeye başlandı. Kurutma prosesine tabi tutulan üzümler ağırlıklarının %30-40’ı kadar su kaybetmekte ve proses doğru bir şekilde yapılırsa şaraptaki mevyemsilik ve tanen konsantrasyonu artarken, asitlik artmaz ve bu durum da sek amarone şaraplarını başlangıçta port şarabı vari bir tatlılık illüzyonu yaratarak farklılaştırır.

20 yıl yaşlandırılabilen bu şarap, yerel şaraplık üzümlerden corvina üzümünün karakteri nedeniyle 4-5 yıl yaşlandırılarak da içilebilir. Kurutma sırasında özel aromalar kazanan bu dolgun gövdeli, tanenli şarapta puro, bitter çikolata, vişne aromaları yer almaktadır.

Amarone’nin alkol miktarı %15 yada %16’dır. Bünyesindeki yüksek alkol sayesinde kuru meyve aromaları, bitkisel acımsılık ve kompleks katmanların adeta derinlemesine yolculuğunu bulursunuz. Amarone biraz hangi duygu durumunda ve kiminle içtiğinize bağlı olarak farklı karakterler yansıtabilir ama tek bir meyve, bitki, kimyasal bileşen ya da sıradan şarap tadım terimleriyle ifade edemeyeceğiniz kadar karmaşık, başka diyarlara götürecek kadar derin, duygulara yaptığı göndermelerle de Araf’ta çıkılan bir yolculuk gibidir. Yüksek alkolün kol gerdiği asitlik ve tanenden oluşan kuşağını giymeden, sizi şehvetli alevlerle tanıştırmadan önce haz duygusuna hitap edecek ve kadifemsi meyvemsiliğiyle duygularınızı alt üst edecektir…  Örneğin MASI Costasera Amarone della Valpolicella Classicco DOCG arzu edenlere bu yolda keyifle eşlik edecektir.

“Bu gizemli bir isim gibi duruyor, sadece bir şarap adı olmadığına eminim,” diye soran gözlerle baktı genç adam.

“Elbette, Amarone terimi, İtalyanca acı anlamına gelen “amaro” ile büyük miktarda olduğunu ifade eden “-one” eki birleştirilerek ortaya çıkmıştır. Amarone büyük acıdır”, diye yanıtladı E.

valpolicella2

“Recioto’nun tatlılığından sonra %15-16’lık alkol içeren sek şarap ortaya çıkınca böyle denilmesi şaşırtmamalı elbette,” diye hemen ardından fikir yürüttüğünde ise E’nin gözlerinden bir karanlık bir bulutun geçtiğini gördü. Uzak bir yolculuğun melankolik hatıraları canlanıyordu sanki zihninde ve bu hatıralar E’nin gözlerinden dış dünyaya açılan birer hayalet gibiydiler.

“Elbette öyle derler, bu mantıklı ve inandırıcı. Ama her eserin arkasında yatan bir öykü vardır bunu unutma ve bu öykü, ortaya çıkan şaheserin bedelini ödetmek için oradadır”, diyerek kadehteki koyu yakut son damlayı yudumladı.

Zeynep Çolakoğlu

*Dante/İlahi Komedya