AĞIR SANAYİ HAMLESİ: Metalci değerlerimizden yeni albümler

filhakikat_AĞIR SANAYİ HAMLESİ Metalci değerlerimizden yeni albümler

Enslaved – In Times (2015)

Sevdiğimiz gruplardandır Enslaved. Progresif sulara yelken açsa da müziklerinde bir yandan da bol bol black metal bulabiliriz. In Times’a ilk başta ısınamasam da bir süre sonra “Thurisaz Dreaming” favorim oldu. Enslaved, black metalle ilişkili son dönem hareketlerin hepsini müziğine yedirmeye çalışmış. Duygusal black metal hareketleri (Woods of Ypres’ten Alcest’e) ile son dönem ekstrem black metal gruplarını (Watain) takip etmişler ve kendi sentezlerini oluşturmaya çalışmışlar. Progresif oyunlar yer yer bayabiliyor ve bir iki yerde oryantalist melodiler kafa ütülüyor. Geneline bakarsak güzel melodiler var, ancak baştan sonra dinlerim dediğim “Thurisaz Dreaming” dışında bu albüme tekrar tekrar geri dönerim diyemem.

Iron Maiden – The Book of Souls (2015)

Yok, yok, beni hiç sarmadı. Belki ben artık eski ben değilimdir. Şarkılar çok zorlama, ya da ben Iron Maiden’ın bahsettiği yüce duygular için alçak bir varlığım. Övmek gerekirse başka biri övsün.

 

Draconian – Sovran (2015)

Doom metal dinlemek istersem geriden yavaş yavaş çalsın derim. Öyle müzik sesi açtıracak, kendimi kessem mi diye sorduracak bir albüm değil. Gene de tarzın hakkını veriyor, yavaş müzik, melodi, kadın vokal, brutal vokal. Eski albüm dinlemek gibi, o açıdan iyi. (Yani Saturnus’un Veronika Decides to Die’ından I Long’u çalsam canım çok çektiğinde, hala onu çalarım gibi geliyor.)

 

Church of Misery – And Then There Were None (2016)

Ben bu grubu anlatırım arkadaş, uzun uzun anlatırım. Japonya yalnızca sempatiklik değildir. Murakami’si var, İmkansızın Şarkısı ile efkarlara koşturan, insanı duvardan duvara vuran. Aynı Murakami’nin Zemberekkuşu’nun Güncesi var, on numara bir kitap, tuğla gibi, postmodern olduğu kadar ağır ve edebiyat. Sonra Japon Kızıl Ordu’su var, kimselerin unutmaması gereken. Gelelim Church of Misery’ye. Church of Misery, kendini doom metal olarak tanımlayan bir grup. Ama doom metal derken, aklınıza romantik depresif karanlık müzik gelmesin, seri katillerle ilgili şarkılar yazıyorlar. Ziyadesiyle Black Sabbath etkisi içeriyorlar, bununla beraber düşük ritmli, bol gitarlı, ama bir şekilde saykedelik havası da olan grupları da andırıyorlar. Drone-doom, post-metal, sludge ve stoner severleri de tatmin edecek bir grup yani (amma velakin bize stoner diyeni vururuz diye bir tripleri var, nedendir bilmem). Grubun birçok albümü var; ancak benim favorilerim “Houses of the Unholy” ve “Master of Brutality”. Yer yer cover da yapan grubun “Cities on Flame” yorumunu mutlaka dinlemelisiniz.

Şimdi, heavy metal akademisyenlerinin cevaplaması gereken iki soru var: 1) Metalciler neden tekrarı sever 2) Neden bazı tekrarlar iyi olur? Church of Misery olunca konu bu benim için. Zaten hayvan gibiydiler, ki izlemek için Hollanda’ya Roadburn Festival’e gitsem mi diye düşündüm, onların arada yeni albüm yapması benim için yeterli. Grupta ilk kadrodan bir tek Tatsu Mikami var ve bu albümde Repulsion vokalisti Scott Carlson söylüyor. Önceki vokalistler de çok psikopattı, bu albümde vokaller daha öne çıkarılmış ve net duruyor. Allah için ben yukarda bahsettiğim albümlerdi vokallere daha alışığım şu an için. Albüm eskilerin seviyesini yukarı çekiyor diyecek kadar gözümü karartmadı ama Church of Misery dinlemeye geri döneceğim bir süreliğine. Bu bile yeter. Gitara, gürültüye, groove’a coşkuya doymak için Church of Misery diyorum, övgüyü bitiriyorum.

Musa Acar