9 adımda Huzursuzluk sendromu

foto by Tuğba Turan

Mutsuzluk ve huzursuzluk nereye gidersek gidelim içimizde taşıyacağımız duygulardır.Ben size yazdım, bu duygulardan arındım. Hem yazarken ‘ aslında yazı yazmanın her şeyi meşrulaştırdığını da öğrendim ‘ . Şaka şaka bunu zaten biliyordum, o yüzden yazıyorum.

-İlk madde olarak, hayata karşı aidiyetlik duygunuzu kaybediyorsunuz, eğer kadınsanız dışarı makyajsız, erkekseniz pantolonsuz çıkabiliyorsunuz. Böyle durumlarda sahip olunan ego bile benimsenmiyor.

-Son zamanlarda her şey, bir şey gibi; tek bir kişi herkes gibi gelmeye başlayabilir. Adeta insan darlamak hobiniz haline geliyor. Hiç kimsenin sizi anlamadığı düşüncesi beyninizde gebe iken, en ufak bir sürüncemede mitoz bölünme hızında çoğalıyor.

-Sevdiğiniz insan sayısı 2, umursadığınız insan sayısı ise 0. Zaten bir insan ne kadar önemli olabilir ki!!! Değil mi ?

-İmama kızıp abdest bozup, şaire kızıp şiir yakabiliyorsunuz. Birhan Keskin, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Didem Madak . . . Hepsi yalancı.

-Kendinize içmediğiniz çaylar demleyip, kahveler yapabilir, her yudumda huzursuzluk içebilirsiniz. Afiyet olsun.

-Sık sık Kuzguncuk ‘a gidip, buraya taşınmalıyım diyebilirsiniz. ( sanırım bu benim sendromumdu ) Kuzguncuk huzurlu yer, sokakta hem ağlamak hem de rakı içmek serbest. Hem orada evler de konuşuyor.

-Sakinliğin güzel bir şey olduğunu ama bağırmanın harikülade olduğunu hissedebilirsiniz. Kendi içinde çığlık atmak o kadar da güzel olmasa gerek. Sahi içimizin kulakları nerede, biz içimizi nasıl duyuyoruz ?

-Sokakta dik dik size bakan insanlara küfür etmeye başlayabilirsiniz ki bence sonuna kadar da haklısınız. (sanırım ben bunu sendromdan  önce de yapıyordum )

-Kendinizi uzun uzun anlatmak yerine, anlatacaklarınızı ima ediyorsunuz. Kendi iç sesinizi duymaktan kulaklarınızdan kan gelirken, anlatmak zor.

 Yazı:Büşra Öklük 

 Fotoğraf: Tuba Turan